15 Aralık 2015 Salı

Sinema Tarihi #1 - Sinema Aygıtının İcadı ve Sinemadaki Bakış Açılarının Oluşumu





Öncelikle sinemanın yalnızca sinema olmadığını; içerisinde bütün sanat dallarından ve toplumların uygarlık tarihlerindan izler olduğunu, bu anlamda da bir sentez olduğunu belirtmek gerek. Sinema aygıtı ''bir icat yapalım, eğlenceli olur'' mantığıyla değil bir dizi tarihsel icat sonucunda ortaya çıkmıştır. Fizikten kimyaya, astronomiden biyolojiye bir çok alandaki bilimsel birikimin bir sonucudur. Coğrafi keşiflerle birlikte bu alanlarda uygarlığa damga vuran gelişmeler elde edilmiş ve bunun da sinemanın oluşumuna olan katkısı doğrudandır. 

Sinema aygıtının ortaya çıkışını üç aşama ile ele almak mümkün:

1- Hareket yanılsamasının fark edilmesi: Isaac Newton ışığın gözünde bıraktığı etkinin karanlık odaya geçtiğinde de devam ettiğini anladığında aslında gözün hareket yanılsamasını fark etmişti. Buradan hareketle deneysel psikoloji alanında büyük atılımlar yapıldı.

2-Aygıtın keşfi: Platon'un mağara alegorisindeki yansıtma kuramından, Da Vinci'ye kadar uzayan bir merakın sonucudur bu keşif aslında. Bu aşamada dışarıdan gelen ışığın karanlık kutu içerisindeki toplanılışı söz konusudur.

3- Aygıtın görüntü kaydetmesi: Aygıtın içerisindeki duyarlı maddenin keşfi tıp bilimindeki gelişmelerden, coğrafi keşifler sırasında bir ihtiyaç sonrasında bulunan teleskopa kadar gider. Keşfedilen o duyarlı mercek ve hareket yanılsamasının eş zamanlı hareketinin sağlanması ile ilk önce saniyede 16 kare kaydedilirken, daha sonra saniyede 24 kare yakalanmaya başlanmıştır. 

Elde edilen bu alet ilk önce eğlence amaçlı kullanıldı. Boks maçları gibi çeşitli eğlence faaliyetleri bu aygıta kaydedildi. Bunların sanatsal bir tarafı yoktu, çünkü herhangi bir müdahale olmaksızın olduğu gibi aktarılan görüntülerdi. 

Gerçekçi roman geleneğinde gördüğümüz bu gerçeği olduğu gibi aktarma kaygısına karşın, gerçeklik eğer olduğu gibi aktarılıyorsa, değiştirilerek de aktarılabilir fikri de yer buldu. Nasıl ki müzikte notalarla, resimde fırçalarla düzenlemeler yapılıyorsa bu aygıtla da gerçeklik düzenlenebilirdi. 

Bu noktada üç bakış açısı sinema tarihine yön vermiştir. Bunlardan ilki gerçeğin herhangi bir müdahale olmaksızın olduğu gibi aktarılması. Burada sanatçının görevi yaratmak ya da eldeki gerçeği şekle sokmak değil olanı olduğu gibi aktarmaktır. İkinci bakış açısında, gerçeklikten bağları koparma fikri yatmaktadır. Sanatçı kendi hayal gücüyle bir kurmaca, taklit yaratır. Üçüncü bakış açısı ise, gerçeğin arkasındaki gerçekliği görme ve gösterme fikridir. Sanatçının derdi görünen maddi gerçekliği değil onun arka planında yatan gerçekliği irdelemek ve izleyiciye göstermektir. İlerleyen yıllarda oluşacak olan Avrupa'daki sinema akımları buradan hareketle doğmuştur. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder