17 Aralık 2015 Perşembe

Sinema Tarihi #2 - Sinema Lumiêre kardeşler ve Georges Méliès'in elinde yükseliyor!


Tarih araştırmalarına bakıldığında, sinemanın 1895'de Lumière kardeşler ile başladığı görülecektir. Trenin Gara Gelişi çekilen ilk film olarak kabul görür. Fabrikadan Çıkan İşçiler ise gösterilen ilk film olma özelliğini taşır. Bu filmlerin ortak özelliği, herhangi bir çekim ölçeği, sanatsal müdahale barındırmıyor olmasıdır. Yegane amaç gara gelen treni ve fabrikadan çıkan işçileri kayda almaktır. Olanı olduğu gibi aktarmışlardır, dolayısıyla kurmaca değildir. Fakat yine Lumiêre kardeşlerin çektiği Bahçıvanın Sulanışı filmi öykü içeren ilk film olma özelliği taşır. Filmde bahçeyi sulayan bir bahçıvan ve hortuma basan bir çocuk vardır. Çocuk bahçe sulanırken hortuma basar ve su bahçıvanın yüzüne gelir. Bu yönüyle bir öykü anlatımı vardır ve bu aynı zamanda güldürü türünde çekilen ilk film olduğunu da işaret eder. Lumiêre kardeşler, Sinema Tarihi #1 - Sinema Aygıtının İcadı ve Sinemadaki Bakış Açılarının Oluşumu yazısında bahsettiğim üç bakış açısının ilki olan, yani olanı olduğu gibi aktarma fikriyle hareket ettiler. Bu biraz da mecburiyet nedeniyle böyleydi. Zira eldeki imkanlar doğrultusunda başka bir alternatifleri de yoktu. Dekor, oyuncu, stüdyo, çekim ölçekleri gibi kavramlar henüz doğmamıştı. 



Lumiêre kardeşler Thomas Edison tarafından geliştirilen kinotoskopun patentini alamadıkları için kendi sinema aygıtlarını yaratırlar. Fotoğrafçı olan babalarının da yardımıyla sinematografı meydana getirirler. Bu aletle hem film çekip hem de gösterim yapabiliyorlardı. Gösterdikleri görüntülerde gara gelen tren, fabrikadan çıkan işçiler, bahçe sulayan bahçıvanlar vardı. Bunları izlemek ilk olarak insanların çok ilgisini çekti. Ağzına kadar dolan salonlar, üzerlerine gelen trenleri gerçek sanan izleyiciler, ayakta alkışlanan gösterimler... Fakat bir zaman sonra insanların artık bu gerçek hayatta da görebildikleri görüntülere olan ilgisi azaldı. Lumiêre kardeşler ellerindeki aygıtı bir kaç noktaya gönderdi ve böylece yeni isimler ortaya çıktı.




Georges Méliès bu isimlerden birisiydi. Aygıta çok merak duydu ve Fransa'da bir stüdyo kurdu. İllüzyonist olduğu için kamera ile olan birlikteliği sinema tarihi açısından önemli kazanımlara neden oldu. Bunlardan en önemlisi kameraya illüzyon yeteneği kazandırması oldu. Ne demekti bu? Kesme, atlama gibi fonksiyonların doğmasıydı. Bunun yanında dekor kullanımı da sinema tarihi açısından bir ilkti. Güçlü mizah duygusundan yola çıkarak, dekorlar ve kameradaki atlamalar aracılığıyla kurmaca bir gerçeklik yaratmıştı. 1902'de çektiği Aya Seyahat filmi bunun bütün örneklerini içerisinde barındıran bir film. Nasıl ki Lumiêre kardeşler belgesel gerçekliği taşıyan sinemanın öncüsüyse, Georges Méliès de kurmacanın öncüsü olarak değerlendirilmelidir. 

Devamı gelecek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder